Günümüz uluslararası iletişiminin temel ve en önemli kanallarından biri hukuk. Ülkeler birbirlerine sadece kültürel etkileşim, mal ve hizmet aktarmıyor, bu aktarımı sağlıklı bir biçimde yapabilmek için aynı zaman da “hukuk” da ihraç ediyor. Avrupa Birliği ve üye ülkeler modelinde olduğu gibi. 6493 sayılı kanunun da dayanağını oluşturan Avrupa Ödeme Hizmetleri Direktifi’nin, 2017 yılı sonuna kadar üye ülke mevzuatlarına aktarılması gereği bu konuda verebileceğimiz örneklerden biri ve yakından bakılmayı hak ediyor.
Avrupa Ödeme Hizmetleri Direktifi, tüketicilerin Avrupa Birliği içinde, ödemelerini suiistimale uğramadan, basit ve güvenli bir biçimde yapabilmesi, ödeme hesaplarına erişim, rekabet kuralları gibi pek çok konuda değişiklikler içeriyor.
Payment Services Directive (PSD) yani Ödeme Hizmetleri Kanunu, AB ülkelerinde 2009 yılında yürürlüğe girip, 2015 yılında yapılan revizyonla PSD2 olarak anıldı. PSD1’de amaç, birlik ülkeleri arasında güvenli bir ödeme piyasası oluşturmaktı, PSD2 ise çıkarılan her kanunun 5 yıl sonra gözden geçirilmesi zorunluluğunun bir gereği olarak ortaya çıktı ve hedeflenen güvenli ödeme alanını genişleten bazı ekler de içerdi. PSD2, ödeme hizmetlerini Avrupa dışında olan işlemleri de kapsar hale getirirken, Hesap Bilgileri Hizmet sağlayıcıları (Account Information Service Providers) Ödeme Başlatma Hizmet sağlayıcıları (Payment Initiation Service Providers) gibi kavramları geliştirdi ve Güçlendirilmiş Güvenlik ve Tanımlama kriterleri oluşturdu.
PSD2’nin güvenli ödeme alanına getireceklerini bugünden öngörmek gerekirse;
*Dijital Kimlik Sahipliği yarışının başlayacağını,
*Ödeme Hizmetlerinin menkul kıymetleştirileceğini,
*Bankaların, müşterileri için sadece “güvenli kutu” halini almaya başlayacağını,
*Açık kaynaklı uygulama program ara yüzlerinin kullanılması ve hesaba doğrudan ulaşım sistemlerinin çalıştırılmasıyla, takas merkezlerinin de yok olmaya yüz tutacağını düşünebiliriz.
Hesabın sahibi kim? Banka mı? Müşteri mi?
Denilebilir ki, Ödeme Hizmetleri Kanunuyla, banka hesapları nihayet bankalara ait olmaktan çıkıyor ve müşteriye yani hesabın asıl sahibine ait oluyor. Müşteri hesabına kimin erişeceğine kendisi karar verebiliyor. Bunu yaparken de güvenliğini riske atmadan, üçüncü taraf sağlayıcıların yani ödeme başlatma hizmeti sağlayıcıları ve hesap hizmeti bilgisi sağlayıcılarının, neye erişebileceklerine ve hangi hizmetleri sağlamaya yetkili olduklarına karar verme şansını elde ediyor.
Bir başka deyişle PSD2, tüketicilere seçme özgürlüğü vererek “Ödeme Hizmetleri”nin serbestleşmesini ve demokratikleşmesini sağlıyor.